Myra Antik Kenti Tarihi, Coğrafyası ve Kültür İlişkileri

22 Şubat 2022 12:59

Muri – Myra – Demre Bir metropol çevresiyle anlamlıdır. Bir metropolün gücü egemen olduğu ve egemen olmayıp da yararlandığı verimli araziler, zengin doğal kaynaklar ve bu arazilerde ona bağlı olan yerleşimlerle ölçülür. Bir metropolün gücü çevresine ve dünyaya açılabilmesini sağlayan doğal olanaklarla oluşur. Her dönemde tüm kavgalar ana kentin söz sahibi olduğu teritoryumun genişletilmesi ve ana kentin bundan daha çok sebeplenip zenginleşmesi üzerinde verilmektedir. Myra’nın Klasik Dönem’den Bizans sonuna kadar hep büyük bir metropol olması, dönemler boyunca çevresinin de egemeni ole sindan kaynaklanmış hem kendisi hem de çevresi bundan fazlasıyla nasiplenmiştir. Myra’nın egemenlik alanı ve içerisinde bulunduğu çok özel coğrafya, başta Myros Vadisi ve Demre Ovası olmak üzere Orta Lykia’nın dağları vadileri ve de Akdeniz’in en güzel parçasıyla tümlenmiştir. Hem karasal hem de denizsel bereket refahı çoğalttıkça yerleşimlerin sayısının çoğalmasına ve her bir yerleşimin büyümesine yansımış, yaşayanların nüfusu da artmış, yaşam niteliği de yükselmiştir. Çam Dağ ve Ümmü Dağ’ın Akdeniz’e bakan tepeleri ve yamaçları yerleşimlerle doludur. Bu kesimde sahil ve ada yerleşmeleri de deniz tarafında bir yoğunluk gösterir. Bu bölge tüm Lykia’da en yoğun yerleşimlere sahne olmasıyla özel bir yer edinir. Kekova Denizi içerdiği ada ve yarımadalarıyla başka yerlerde olmayan bir topografik varsıllık sunmuştur eski ve yeni Demre’ye. Bu varsıllık Akdeniz’in deniz ticaret yollarının buluştuğu limanlarla ve siginakiana perçinlenmiştir. Ana liman Andriake yanında Kekova sahillerindeki onlarca liman ve küçük iskeleli koylar antik çağ denizciliğinde önemli bir ayrıcalık sunmuştur Myra bölgesine ve düzenler değişmiş yönetimler değişmiş ve hatta dinler değişmiş ama yurda ilgi değişmemiştir. Her  döneme ve her topluma geçimli kollarını açmıştır.

Ve tabii ki, her değerli şey gibi sürekli sahip olma isteğine işgallere de sahne olmuş, başı dertten kurtulmamıştır.

Myra Antik Kenti

Bugünkü Demre ilçe merkezi ve civarında yer alan Myra Antik Kenti, aynı adı taşıyan ova üzerinde kurulmuştur. Myros Nehri’nin (Demre Çayı) batısındaki ulaşıma elverişli kanal ile şehrin denizle bağlantısı sağlanmaktaydı. Kanalın diğer yanında yer alan Andriake (Çayağzı) Limanı’ndan da bölgenin deniz ulaşımı ve ticareti yürütülmekteydi. Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve sikkeler, Myra’nın en azından İ.Ö. 5’inci yüzyıldan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterirler. Strabon’un verdiği bilgiye göre Likya Birliği’nin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır.İ.S. 2’nci yüzyıl Myra’nın büyük bir gelişmeye sahne olduğu dönemdir. Likya Birliği’nin Metropolisi olan şehirde, Likyalı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı inşa edilmiş ve onarılmıştır. Bizans Dönemi’nde ise Myra, dini yönden olduğu kadar idari yönden de önde gelen şehirlerden biri olmuştur. Günümüze dek ulaşan ününü, Aziz Nikolaos’un (Noel Baba) İ.S. 4’üncü yüzyılda şehrin piskoposu olmasına ve ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşıp adına kilise yapılmasına borçludur. Myra, 7’nci yüzyıldan itibaren gerek deprem, su baskını ve Demre Çayı’nın getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini yitirip 12’nci yüzyılda köy hüviyetine dönüşmüştür. Günümüz kalıntılarını, akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro ile her iki yanında yer alan kaya mezarları oluşturur. Yapılan araştırmalara göre bugün oldukça sağlam durumda olan Roma Dönemi surlarının dışında, Helenistik, hatta İ.Ö.5’inci yüzyıla tarihlenen sur kalıntılarına akropol tepesi ve çevresinde rastlamak mümkündür. Akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro, gerek oturma sıraları gerekse sahne binası ile iyi korunmuş bir Roma Dönemi tiyatrosunun özelliklerini yansıtır. Sahne binası ikinci katın yarısına kadar ayaktadır. Tiyatronun hemen iki yanında, kabartmalı veya düz kaya mezarları yer alır. Likyalıların ahşap ev mimarisinin kaya mezarlarına en iyi uyarlanmış örnekleri olan Myra mezarlarının içinde, ölüyü ve yakınlarını betimleyen kabartmalı mezar, en ilginç örneklerden biridir. Ayrıca yine kabartmalı veya kitabeli birçok kaya mezarı, kayalığın güneye bakan yüzünde üst üste veya yan yana sıralanmaktadır. Tiyatro yakınındaki şehir merkezine giderken yolun solundaki hamam kalıntıları ise Roma Dönemi tuğla mimarisinin erken ve ilginç örneklerini oluştururlar. Şehrin su ihtiyacı, Demre Çayı’nın aktığı vadi kenarındaki kayaya oyulmuş kanallarla karşılanmaktaydı. Likya Konfederasyonu’nda üç oy hakkına sahip altı şehirden biri olan Myra’nın “En parlak kent” unvanıyla anılması ne denli önemli bir kent olduğunu göstermektedir. Myra’nın Likya Konfederasyonu’na ait sikkelerin yanında kendi adıyla basılmış sikkelerinde, şehrin ana tanrıçası Artemis’in Anadolu’nun en eski tanrıçası Kybele formunda temsil edilmiş olması ayrı bir önem taşımaktadır. İ.S. 5’nci yüzyılda Likya eyaletinin başkenti olan Myra’nın, St. Paul ve arkadaşlarının uğradıkları şehir olması Hıristiyanlıkça da özel bir önem taşımaktadır.

Bir önceki bölüm için diğer yazımıza gidebilirsiniz. Likya Bölgesi ve Bölge Yaşantısı

etiketlerETİKETLER
Üzgünüm, bu içerik için hiç etiket bulunmuyor.

Sıradaki içerik:

Myra Antik Kenti Tarihi, Coğrafyası ve Kültür İlişkileri