Likya Bölgesi ve Bölge Yaşantısı

14 Kasım 2021 19:48

Anadolu’nun güneybatısında, bugün Teke (Lykia) Yarımadası olarak adlandırılan ve Muğla ilinin güneydoğu noktasından, Köyceğiz’den, Antalya ilinin batısını şehir merkezine kadar kapsayan yarımadada yer almaktadır. Bir başka deyişle, Indos (Dalaman Çayı)’dan Olympos (Çıralı) ve Phaselis’i (Tekirova) kapsayan Lykia’nın sınırları Eskiçağ Tarihi boyunca aşağıda da değinileceği gibi değişikliklere uğramıştır.

Likya Bölgesi Tarihi Ve Coğrafyası

Lykia’nın coğrafyası hakkında bilgi sahibi olunan en erken kaynak Pseudo Skylaks Lykia’yı etnik bir bölge olarak ele almıştır. Batıdan doğuya doğru Lykia şehirlerini şu şekilde sıralamıştır: Telmessos (Fethiye) ve limanı, Ksanthos (Kınık) Khelidonia, Dionysios Adası, Siderous limanı ve Phaselis şehri (Tekirova) ve limanı, Idyros limanı, Olbia, Magidos. Görüldüğü üzere Skylaks bir Periplous (antik denizcilerin tuttukları seyir defteri) yazdığı için sadece sahil şeridinde yer alan şehir ve yerleşmelerden bahsetmiştir.

Eseri Geographika’da Antik Anadolu coğrafyasına geniş yer veren Strabon Lykialılar’a kuzeybatı Anadolu’da ve Torosların ardında olmak üzere iki ayrı bölgede bulunduklarına değinmiştir. Strabon’un bu ikileme düşmesinin sebebi Lykialılar’ın Troia savaşları sırasında İda Dağı (Kaz Dağı) civarında geçici bir yerleşim alanı kurmaları olabilir. Çünkü yazar Lykia’nın konumu aktarırken üç farklı yerde Lykia’nın Daidala (Dalaman yakınlarında Şerefler Köyü)’dan sonra yeraldığını yinelemiştir.Bu durum Lykia’nın Güney Anadolu’daki yerini kabul ettiğini göstermektedir. Lykia’nın kuzeyinde yer alan topluluklar Kabalialılar ile Solymoslar aynı kişiler olduğunu, Kibyralılar’ın Lydialılar’ın soyundan olduğunu, Murena’nın burada yer alan Balbura ve Boubon’u Lykia topraklarına kattığını öğrenilebilmektedir.

Eserini M.Ö. 1.- 2. yy’da kaleme alan yazar Plinius Naturalis Historia’da Lykia bölgesini anlatırken batıda Telmessos’ta sona erdiğini bildirmektedir. Kuzeyde, Kabalia bölgesini Lykia sınırlarına almaktadır. Ancak daha erken döneme tarihlenen antik yazarlar Kabalia bölgesini Lykia sınırlarına almamaktadır. Bunun sebebi Lucullus’un legatı Quaestor Murena (M.Ö. 62 yılı Consülü) tarafından daha sonra Kabalia bölgesinin Lykia’ya katılması olmalıdır. Plinius Olbia ve Phaselis’in Pamphylia’nın sahildeki son kasabaları olduğunu belirterek Lykia’nın doğu sınırını çizmiştir. Aynı zamanda Taurosların bir uzantısı olan Khalidonia Burnu’nun (Yardımcı Burnu) Lykia soyunun yer aldığı Lykia denizi ile sınır olduğunu aktarmaktadır. Plinius burada Pamphylia denizi ile Lykia denizi sınırından bahsediyor olmalıdır.

Arrianos, bir sınır ve coğrafya değerlendirmesi yapmasa da Lykialılar ve Phaselis’i ayrı olarak ele almıştır. Aynı zamanda kuzeydeki Milyas’ın önceleri Büyük Phrygia’ya, daha sonra ise Pers kralının emriyle Lykia vergi sistemine dâhil olduğu konusunda bilgi vermektedir.

Ptolemaios eserinde Telmessos’un batısında yer alan Kalynda, Krya ve Lydai’ı Lykia sınırlarına almıştır. Bölgenin güneyinde doğal bir sınır olan Akdeniz’i Lukiakon pelagow (=Lykiakon Pelagos = Lykia Denizi) olarak adlandırmaktadır. Ptolemaios’un “Lykia’nın sınırlandırıldığı doğuda Pamphylia’nın Asia eyaletine kadar olan sınırından itibaren, denizdeki sınır noktası 61º 3”, 36º koordinatlarına düşen Massikytos dağları arasından denize kadar olan kısmıyla sınırlandırılır” ifadesi M.S. 2. yy’da Lykia’nın sınırlarını ve koordinatlarını açıkça ortaya koymaktadır.

Geç antik çağ yazarlarından Lykianos, Khalidonia’nın Lykia ve Pamphylia denizlerinin bölündüğü yerde olduğuna değinmektedir. Q. Smyrnaeus, Indos’un (Dalaman çayı) Karia ile Lykia arasındaki doğal sınırı oluşturduğu aktarmaktadır. Hierokles de Telmessos’un batısında yer alan Kaunos’u Lykia kentleri arasında saymaktadır. Hierokles’in Lykia kentleri arasında yer verdiği FasÊdiw (Phasydis)kenti, Phaselis olmalıdır.

  1. Keen, Lykia’nın batı sınırını Daidala ya da Kaunos ile Telmessos arasındaki ovanın Lykia Karia arasındaki sınırı oluşturduğunu dile getirerek Lykia’nın tarihi coğrafyası konusunda bir özetleme yapmıştır.Hellenkemper – Hild Karia ile Lykia arasındaki sınırı, Karaağaç’daki Markiane körfezinden başlatmaktadır. Buradan Kaunos’un batısına, Kaunos’un khorası ve Köyceğiz gölünün kuzeyinden ve gölün arkasında bulunan Sandras dağı tepelik alanından doğuya doğru ve doğuda ise Akköprü kasabasından Dalaman Çayı’na kadar devam ettirmektedir. Lykia’nın batı sınırını ise Attaleia (Antalya) Körfezinden başlatarak, kuzeyde Termessos’un khorasına ve Isında’ya (Korkuteli), Kibyra’ya ve oradan da Phaselis’e kadar geldiğini kaydetmektedir.

Cladius dönemi Lykia sınırlarını açıkça gözler önüne seren Stadiasmus Patarensis’te Provincia Lycia’nın eyalet sınırları kabaca batıda Kaunos, kuzeyde Kibyra ve doğuda Atteleia’dan oluşmaktadır. Stadiasmus Patarensis’te yer alan güzergahlardan faydalanarak Provincia Lycia’nın sınırları daha açıklayıcı şekilde ortaya konulabilmektedir. Güney- kuzey güzergahında; Patara- Ksanthos (Gzg. 1)- Tlos (Gzg. 5) yada Araksa (Gzg. 19)- Oinoanda (Gzg. 21 yada 25) – Balboura (Gzg. 22) Kibyra (Gzg. 22-23.); batı- doğu güzergahında; Kaunos- Kalynda (Gzg. 12) – Telmessos (Gzg. 11) – Pinara (Gzg. 8) – Ksanthos (Gzg. 4) – Patara (Gzg. 1) – Phellos (Gzg. 54) – Kyaneai- Myra (Gzg. 56- 57) Limyra – Korydalla – Gagai (Gzg. 59- 61) – Korykos/ Phselis – (Gzg. 64- 65). Batı- doğu güzergahı, dağlık alandan geçen yolda ise; Ksanthos – Neisa – Khoma (Gzg. 6-7) Podalia (Gzg. 28) – Arykanda (Gzg. 34) – Idebessos (Gzg. 36)- Kitanaura- Kosara- Typallia- Attaleia (Gzg. 42- 46) yer almaktadır.

Orta ve batı Toroslar dağ silsilesinde yer alan Lykia Bölgesi’nin dağları bölgenin yerleşiminde önemli rol oynamıştır. Lykia’yı Batı, Kuzey, Orta ve doğu Lykia olarak ayırmak dağlar aracığı ile mümkün olmaktadır. Batı Lykia’nın doğusunda Kragos, kuzeyinde Kragos ve Antikragos’un düğüm noktası Araksa ve batıda Karia’ya sınır oluşturan Indos vadisiyle sınırlamak mümkündür. Kuzey Lykia’yı batısında Antikragos ve Kragos, güneyinde Masikytos’un uzantıları Alacadağ doğuda Masikytos ile sınırlanmaktadır. Orta Lykia batıda Kragos, kuzeyde Alacadağ, doğudaysa Gülmez Dağı ve Arykandos Nehri ile sınırlanmıştır. Doğu Lykia’yı ise batıda Masikytos’un uzantısı Gülmez Dağı ve Arykadnos nehri, kuzeyde Idyros Potamos (Ağva Çayı) ve Klimaks’ın batı eteğinde yer alan Çandır vadisi ile sınırlanmaktadır. Bu coğrafi ayrımın aynı zamanda kültürel bir ayrım olduğu da düşünülmektedir.Lykia’nın iki ayrı sikke basım bölgesine ayrılması ve bu bölgelere dağlara göre isim verilmesi dağların belirleyici özelliğini ortaya koymaktadır. Ancak bu durum Kragos ve Masikytos olarak adlandırılan sikke basım alanlarında sadece ortak kullanılacak sikkeler için geçerlidir. Ancak Lykia birlik sikkelerinin M.Ö. 1.yy’ın ortalarında itibaren isimlerini Lykia’nın iki dağından alan iki yeni darp bölgesinin ortaya çıkmasının sebebi idari ve finansal sebeplerden kaynaklanabileceği de söz konusudur.Lykia Bölgesi’nin dağları konusunda ilk olarak konuya geniş olarak yer vermiş olan antik yazar Strabon’un bilgilerine yer verilecektir. Eserinin farklı yerlerinde Antikragos ve Kragos (XIV, III, 5); Daidala (XIV, III, 1, 2, 3); Khimarios Oros ve Olympos (XIV, III, 7); Klimaks ve Solyma (XIV, III, 9); Khelidonos ve Phoinikos (XIV, III, 8); Tauros (XIII, IV, 17) söz eden Strabon bu konuda kaynak oluşturan en erken yazardır. Buna ek olarak Vergilius Khimairos Oros’tan, Plinius Masikytos Dağı’ndan ve Patareis’ten Thukydides Phoinikos’tan Quintius Smyrnaeus Tarbelos’tan ve Telandros’tan Lykia’nın dağları olarak söz etmişlerdir. Sözü geçen dağlardan Ksanthos Vadisi’nin batı yakasını kaplayan Baba Dağı ile Kragos, San Dağı ile Antikragos, doğusunu kuşatan ve kuzeyde Boncuk Dağ ile birleşen Akdağ ile Masikytos, Lykia’nın doğusunda Pamphylia ile sınırını oluşturan Beydağları ise Solyma ile eşleştirilmektedir. Tüm bunların aksine Stadiasmus Patarensis’ten edindiği bilgilerle S. Şahin, Antikragos’un Boncuk Dağları, Daidala’nın Kızıldağ, Khimairos Oros’un Çıralı Dağı, Klados’un Kızıldağ, Klimaks’ın Kemer- Antalya arasında denize uzanan dağ silsilesi, Kragos’un Akdağ, Masikytos’un Bey Dağları olduğunu kaydetmektedir. B. Takmer ise yine Stadiasmus Patarensis anıtının bilgilerinden faydalanarak Olympos’un Tahtalı Dağı, Khelidonos’un Markis Dağı, Patareis’in Doğuca Sarı Tepesi, Phoinikos’un Musa Dağı, Solyma’nın (Solymos) Güldere Dağı, Tarbelos’un Çiçekbaba ya da Sandras Dağı, Telandros’un ise Çal Dağı olduğunu ileri sürmektedir.Bölgeyi batıda, kuzeyde ve doğuda bir sur gibi saran dağlar, bölgenin kıta Yunanistan’ı ile benzer coğrafi özellikler taşıdığını göstermektedir. Lykia’nın bu özelliği yerleşim düzeninin yanı sıra politik ve kültürel yaşamını da etkilemiştir. Lykia’nın bu coğrafi özelliği kara yolu ile ulaşımını zor hale getirerek, bölgenin kendine özgü bir etnik yapı ve politik düzene sahip olmasına neden olmuştur.

Lykia’nın topografyasında dağlar kadar nehirler de belirleyici öneme sahiptir. Yüksek dağlara sahip olması ve çok yağış almasından dolayı nehir, göl ve kaynaklar Lykia coğrafyasında önemli yer tutmaktadır. Bölgede üç tane vadi bulunmaktadır. Doğu Lykia’da Alakır Çayı, kuzeyde Termessos’un güneyinden kıyıda Gagai ve Finike arasına kadar uzanan geniş Alakır Vadisi’ni; Orta Lykia’da erken dönemin tüm önemli kentlerinin bulunduğu kuzeydeki Seki Ovası’ndan kaynaklanan Eşen Çayı (Ksanthos) Patara’ya kadar uzanan Ksanthos vadisini oluşturmaktadır. Batı Lykia’da Dalaman Çayı (Indos) Lykia ile Karia arasındaki sınırı oluşturarak, uzun ve derin bir vadi oluşturmuştur. Bölgenin kuzeyinde bulunan Milyas’da Akçay (Aedesa), Elmalı Ovası’nın besleyicisi durumundadır. Bu nehirlerin çoğu, antik dönemde hem ticaret, hem balıkçılık, hem de taşıma işlemlerini yürütülebilecek kadar çok su potansiyeline sahipti. Bölgenin günümüze ulaşan nehir, göl ve kaynaklarının antik dönem isimlerinin toplam sayısı otuzu geçmemektedir.

Lykia’nın nehirlerinden doğudan başlayarak detaylı bir biçimde şu şekilde söz edilebilir: İlk olarak Ağva ya da Kesme Çayı olarak adlandırılan Idyros’tan geç antik çağ yazarı Stephanos Byzantios vasıtasıyla bilgi alınabilmektedir. Idyros, Olympos (Tahtalı) Dağı’ndan doğup, Gedelma’dan (Güneşli) geçip Kesme Boğazı’na iner ve Çamyuva’da denize dökülür. Olympos şehrinin içinden akan Phoinikous isimli çaydan Stadiasmus Maris Magni’de söz edilmektedir.Ancak Strabon Phoinikus’tan bir nehir değil bir dağ adı olarak söz etmiştir. Gagai yakınlarında bulunan ve henüz tam olarak lokalize edilemeyen Gages nehrinin bu bölgedeki akarsuların hepsinin Alakır’ın kolları olması ve Alakır’dan başka Gagai’ye yakın büyük bir nehir bulunmaması nedeniyle Alakır Çayı’nın antik dönemde Gagai ya da Gagas olarak adlandırılmış olabileceği düşünülmektedir. Avlan gölünden çıkarak, Myra’nın 30 km kuzeyindeki Alaca Dağ ve Bey Dağları’nın arasındaki vadiyi Limyra’nın güneybatısından kat ettikten sonra, Limyros nehri ile birleştiği düşünülen Arykandos (Başgöz) Fenike ovasından denize dökülmektedir. Diğer bir nehir ise Myra’da denize dökülen bugünkü ismiyle Demre Çayı’dır. Kasaba Düzlüğü’nden Kıbrıs ve Karadağ Çayları olmak üzere iki kol halinde ilerleyen Demre Çayı, Dereağzı Kalesi’nin aşağısında birleşerek Myros adını almakta ve 20 km.lik bir dar vadiyi geçtikten sonra Myra’nın güneydoğusunda denize ulaşmaktadır. Myros’tan batıya doğru devam edildiğinde Kocaçay olarak da adlandırılan Eşen Çayı (Ksanthos Potamos) yer almaktadır. Bu çay, Indos’tan (Dalaman Çayı) sonra Batı Toroslar’ın ikinci uzun çayı olup, geçtiği vadide Lykia’nın birçok önemli şehri yer almaktadır. Bu kentler kuzeyde güneye doğru sıralanacak olursa: Balboura, Oinoanda, Araksa, Tlos, Pinara, Ksanthos, Letoon ve Patara’dır. Çayın iki büyük kolu Seki ve Alagöz Çayları’dır. Strabon tarafından Sibriw ( Sibris ) olarak adlandırılan Eşen Çayı üzerinden nehrin akış yönünde bulunan Ksanthos’tan Letoon’a ulaşılabilinmektedir. Yukarıda Elmalı Ovası’nı suladığından bahsedilen Aedesa, Akdağ’ın doğusundan doğarak, Komba ve Khoma yakınlarından geçip Avlan Gölü’ne dökülmektedir. Bugün Kızıl Dere ya da Nif Çayı olarak adlandırılan Glaukos Nehri Glaukos Körfezi’ne (Fethiye Körfezi) dökülmektedir. Lykia’nın en batısında Karia ile sınırı oluşturan Indos (Dalaman) Çayı bulunmaktadır. Lykia’nın en uzun nehri niteliğindeki Indos, Kabalitis (Söğüt) Gölü’nün batısındaki Acıpayam Ovasın’ndan doğup, Gölgeli Dağları’nın arasından ve Boncuk (Antikragos) Dağları’nın güneyinden geçerek Kaunos’un 17 km. güneydoğusundan denize dökülmektedir.

Yukarıda değinildiği gibi Lykia Eskiçağ Tarihi boyunca sınırları ve şehirleri değişmiş olan bir bölgedir. Örneğin Skylaks’ın Periplous adlı eserinde, Lykia şehirleri, Telmissos, Ksanthos, Patara, Phellos, Limyra, Gagaia, Siderous, Phaselis, Idyros, Olbia, Magydos, Perge olarak sıralarken Lykia Birliği’nde yirmi üç şehrin varlığından söz eden Strabon Artemidoros’tan aldığı anlaşılan bilgiye göre altı büyük şehrin varlığından söz etmektedir. Buna göre bu şehirler: Ksanthos, Pinara, Patara, Olympos, Myra ve Tlos’tur. II. Eumenes’in Antiokhos ile Savaşı sırasında Romalılar’dan aldığı Telmessos’un, daha sonra Antiokhos’un hakimiyeti zayıfladığında tekrar Lykia topraklarına katıldığı bilinmektedir. Strabon, Telmessos’un doğusunda, sarp bir dağ olan Kragos ve aynı adı taşıyan bir kentin yer aldığını aktarmaktadır. Ancak Kragos’tan batıda Promunturium olarak adlandırılan Babadağ, güneye doğru Lykia’nın en büyük kentlerinden olan Pinara Sidyma kentleri ve bir yerleşme statüsündeki Pydnai yer almaktadır.Plinius’a göre “Lykia’da Tauros dağlarının burnu aşıldıktan sonra Simena’ya, geceleri alev çıkaran Khimaera Dağı’na ve yine alevler çıkaran bir dağ sırasına sahip olan Hephaestium şehir merkezine gelinir. Olympos şehri burada bulunmaktadır ve burada şimdi dağ kentleri olan Gagae, Korydalla ve Rhodiapolis yer alır, deniz kenarında Limyra bir kolu da Arykandos olan nehir ve Massikytos dağı, Andria şehir merkezi, Myra, Aperiae ve eskiden Habessos olarak adlandırılan Antiphellos kasabaları ve Phellos yer alır. Ardından Pyrrha ve denizden 15 mil uzaklıkta olan Ksanthos ve aynı adı taşıyan nehir gelir ve daha sonra, önceleri Pataros olarak bilinen Patara ve Sidyma dağında Sidyma ve Kragos burnu gelir. Kragos burnunun ardında büyük bir körfez ulunur; burada Lykia’nın sınırdaki şehirleri Pinara ve Telmessos vardır. Lykia önceden 70 şehir içeriyordu ama şimdi 36 şehri var; yukarıda ismi geçenlerden başka ünlü olan diğer şehirler Canas, Eunia’nın yetişmesi ile ünlenen Kandyba, Podalia, önceden Aedesa’nın aktığı Khoma, Kyaneae, Askandiadalis, Amelas, Noscopium, Tlos, Telandros. Ayrıca Lykia Oenianda, Balbura ve Bubon gibi üç şehri içine alan Kabalia bölgesini de içerir. Telmessos’dan sonra Asiaic ya da Karpathian ve önceden Asia olarak adlandırılan” yer gelmektedir.  Bunun dışında coğrafyacı Ptolemaios Pydnai, Symbra, Oktapolis, Komba, Sidyma, Pinara, Araksa, Tlos, Ksanthos gibi şehirleri “Kragos’un etrafındakiler” olarak sıralamaktadır. Ancak Stadiasmu Patarensis’e göre ise Akdağlar, Boncuk Dağları ve Babadağ etrafındaki kentler olan Symbra ve Oktapolis, Boncuk Dağları’nın (Antikragos), Komba yerleşmesi, Akdağlar’ın doğusunda; Araksa, Tlos, Ksanthos ise Ksanthos vadisinde, yani Akdağlar’ın batısında yer almaktadır. M.S. 6.yy’da eserini yazan Hierokles’in eserinde Kombe olarak söz ettiği kent Akdağlar’ın doğusunda bulunan Komba kentiyle özdeş olmalıdır. Ksanthos vadisinde güneyden başlayarak tüm şehirleri sıralayacak olursak Pataros da denilen Patara, kuzeye doğru Ksanthos, Letoon, Tlos, Araksa yer almaktadır. Ksanthos vadisinin doğusundaki Akdağlar’ın hemen batısında uzanan başka bir güzergah ise Antiphellos’tan başlayarak kuzeye doğru Phellos, Kandyba, Neisa, Komba, Khoma üzerinden Akdağlar’ın kuzeydoğusuna ilerlemektedir. Güzergahın en kuzey noktasında ise Oinaonda kenti yer almaktadır. Oinoanda, Balboura ve Boubon’un da içinde bulunduğu Kabalia bölgesi sınırları içerisinde bulunmaktadır. Burası aynı zamanda Kibyra’yı da içine alarak Teterapolis adında bir konfederasyon oluşturmaktadır. Antiphellos’tan doğuya doğru girintili çıkıntılı kıyı şeridinde Isinda, Apollonia, Aperlai, Simena; daha kuzeyde, Antiphellos’tan Myra’ya uzanan hat üzerinden Kyaneai’ya ve oradan da aynı yolla Myra’ya ulaşılmaktadır. Gülmez Dağları’nın doğusunda yer alan Limyros Irmağının yirmi stadia uzağında küçük bir kasaba olan Limyra bulunmaktadır. Aynı vadide güneyden başlamak üzere, Limyra, Rhodiapolis, Akalissos, Kormos, Idebessos (daha batıda Gülmez Dağları’nın kuzeyine doğru Arneai ve Arykanda), Kitanaura, Kosara, Typallia, Trebenna ve Olbia gibi şehirler yer almaktadır. Beydağları ile Elmalı Dağları’nın arasında ise Podalia bulunmaktadır. Limyra’dan kıyı şeridinde devam edilirse Gagai, Olympos, Phaselis, ve Idyros yer almaktadır.

Likya Kentleri

Likya Kentlerinden söz edipte Likya birliğinden söz etmemek mümkün değil.Tarihte bilinen ilk demokratik birliği kurmuş olmakla bilinen Likyalılar, ortak bir kültür yaratmışlardır. Özünde Likya kentlerinin ve vatandaşlarının, demokratik yasa çerçevesi içinde oylama esaslı seçimle yönetilmelerine dayanan ‘Likya Birliği’nin en önemli kentleri, Patara (başkent), Xanthos, Pinara, Olympos, Myra ve Tlos’tur. Bunlara daha sonra Phaselis de eklenmiştir. Likya Birliği’ne ait daha küçük kentler de bulunmaktadır. Bu kentlerin varlığı, sistemli kazılar, sikkeler ve yazıtlardan ortaya çıkmıştır. Tarih boyunca sınırları değişkenlik göstermekle beraber, hem o döneme ait çeşitli yazıtlardan, hem de kentlerin sahip olduğu ana karakterlerden Likya kentlerini ayırt etme imkanı oluşmuştur. Doğal olarak en çok tartışma Karia, Pisidya ve Pamfilya sınırlarına yakın olan kentler üzerinde olmuş, ancak tarihçiler aşağıdaki kentlerin Likya kentleri olduğu konusunda genel bir fikir birliğine varmışlardır.

Aloanda, Andriake, Antiphellos, Aperlai, Apollonia, Araxa, Ariassos, Arneai, Arnna (Ksantos), Arsada, Arykanda, Balbura, Bubon, Choma, Daedala, Gagae, Hippoukome, Idebessos, İsinda, Istlada, Kadyanda, Kandyba, Karmylassos, Kibyra, Korydalla, Kyaneai, Letoon, Lmyra, Myra, Nysa, Oktapolis, Oinoanda, Olympos, Patara, Phaselis, Phellos, Pınara, Podalia, Pydnai, Rhodiapolis, Simena, Sura, Sidyma, Telmessos, Termessos, Minor, Theimussa, Tlos, Trebenna, Tyberissos, Typallia, Trysa kentleri Likya bölgesinde bulunmaktadır.

Likya Bölgesi Din Anlayışı

Lykia Bölgesi dini inançları üzerine yapılan araştırmaların ortak sonucu;önceleri yerli ya da tarihsel geçmişleriyle bağlantılı bazı erken dönem inanışlarına sahip olan Lykia’lıların Hellenleşme süreciyle birlikte bu inançların yerine Yunan tanrılarını benimsediği yönündedir. Bu ortak sonuca ulaşmaya olanak sağlayan veriler ise Klasik Dönem’in farklı evrelerine tarihlendirilen Likçe ve Likçenin yanında Yunanca ve Aramice gibi dillerin kullanıldığı çok dilli yazıtlardan elde edilmektedir. Söz konusu yazıtlar içerdikleri somut bilgiler bakımından konu hakkındaki bilgilerimizin de temelini oluşturmaktadır. Çoğunluğu mezar yazıtı olan bu metinlerde ölen kişinin kimliğinin yanında mezar kurallarına, cezai yaptırımlara ve tanrı isimlerine yer verilmiştir. Ancak mezar yazıtı olmaları sebebiyle tanrıların asıl sıfatları anılmaksızın sadece koruyucu ve korkutucu kimliklerine değinilmiştir. Tüm bu kısıtlı verilere rağmen yazıtlar Lykia’nın Klasik Dönem dini yapısını anlamamıza olanak sağlayan en önemli buluntu grubunu oluşturmaktadır.

Lykia tanrılarının bir pantheon’a sahip olup olmadıkları, tanrıların fonksiyonları ve yerel ikonografilerinin nasıl olduğu soruları şimdilik yanıtsız kalmakla birlikte yine de özellikle dilbilimsel çalışmalardaki önermeler konunun çerçevesini çizmemize yardımcı olacak veriler sunmaktadır. Bu aşamada Klasik Dönem boyunca yazı dili olarak kullanılan Likçede karşımıza çıkan dinsel terminolojiyle ilgili ifadeleri kısaca irdelemek yerinde olacaktır. Likçe mezar yazıtlarından öğrendiğimiz ifadelerin başında mãhãi ve mãhãi huwedri terimleri gelir. Mãhãi kelimesinin tanrı ya da tanrılar anlamında kullanılan, Luvi kökenli massani sözcüğünden türetildiği ve Yunanca karşılığının da θεοί (tanrılar) olduğu düşünülmektedir.

Roma İmparatorluğu’nda 4. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlığın resmi bir din olarak kabul edilmesini müteakip, yeni dinin kendine özgü sembolik anlatımı hızlı bir şekilde sanatı etkilemeyi başlar. Erken Hıristiyanlık Dönemi sanatı olarak tanımlanan bu dönemin başlangıcında yeni şekillenmeye başlayan ve kuralları belirginleşmemiş olan sanatsal anlatımın ilk örnekleri, henüz geçmişinden kopamamıştır. Bundan ötürü eserlerin bezenmesinde paganizm ve Hıristiyanlığa ait öğelerin birlikte kullanıldığı görülür. Bu döneme ait eserlerin dekore edilmesinde, motif repertuarı aynı olmakla birlikte, bölgesel ve dönemsel beğenilerin farklılığı kompozisyonlarda karşımıza çıkar

İS 1.yüzyılın ortalarından 4.yüzyıla değin Hıristiyanlığın bölgede yerleştiği çağdır. Ancak Pamfilya ve Kilikya’da Hıristiyanlığın bölgeye yayılması savaşımının Hıristiyanlığın doğuşu ile başladığı söylenebilir. Tarsus, Hıristiyanlığın yayılmasında büyük rolü olan havarilerden St. Paul’ün, Myra’da (Demre) St. Nikola’nın kentleridir. Akalissos Antik Kenti 9. yüzyıla kadar Myra Menropolüne bağlı piskoposluk merkezlerinden biri olmuştur.Myra Antik Kenti’nin liman kenti olan Andreake Antik Kenti’nde MÖ 500 yıllarına ait bir sinagon varlığıyla Anadolu’daki en eski Yahudi mabedi olarak tarihe geçmiştir. Sinagog’da bir de “Şalom el İsrael” cümlesi ile başlayan bir kitabenin bulunması, Yahudi dünyasını da hareketlendirmiştir. Ayrıca sinagogda bulunan yedi kollu kandil Menorah, bugüne kadar bulunanlardan en iyi yapıdadır. Demre Likya Uygarlığı Müzesi, buradaki değerlerin sergilendiği ve mutlaka görülmesi gereken yerler arasındadır.Likya ve Pamfilya Birleşik Eyeleti olan Anydros (Eudokias) antik kenti. MS 4 yüzyılda ikinci gelişim çağındayken  Hıristiyanlık kök salmaya başlaması ve bu durum gelişim sürecini olumlu yönde etkiledi. M.S. 448-458 yılları arasında da Termossos piskoposluğundan ayrılarak ayrı bir piskoposluk haline geldi.VII. yüzyılın başlarında Arabistan’da yeni bir din doğmaktaydı. Hemen ardından da bu dinin yayılması amacıyla yapılan Arap akınları başladı. Arapların donanmalarıyla Akdeniz kıyılarına saldırmaları sonucu, bölge yine savaş alanı oldu. Bölge tarihinin en gözde şehirlerinden olan Side farklı dönmelerde farklı liderlerin denetimi altına girmiş, özellikle İÖ 188’de Apameia barışı ile Bergama Krallığı’na bırakıldığı yıllarda ticaretin merkezi olmuştu. Side’nin bu gelişimi VII-IX yüzyıllar arasında Arap akınları ile son oldu. Kazılar sırasında, büyük bir yangın ve çok sayıda depremin izlerine rastlanmıştır. Arap istilası doğal afetler, kentin terkedilmesine yol açmıştır. XII. yüzyılda Arap coğrafyası İdrisi burayı ölü bir kent olarak göstermekte ve “Yanmış Antalya” olarak tanımlamaktadır. İdrisi’ye göre 1150’ye doğru kent halkı Side’den göç etmiş, XII. yüzyılda Side tümüyle boşaltılmış kentlerden biridir.

 

Bir sonraki bölüm için yazımıza gidebilirsiniz. Myra Antik Kenti Tarihi, Coğrafyası ve Kültür İlişkileri

 

etiketlerETİKETLER
Üzgünüm, bu içerik için hiç etiket bulunmuyor.

Sıradaki içerik:

Likya Bölgesi ve Bölge Yaşantısı